Yeter artık! Bu skandala bir son verilsin!

Sağlık konularında uzman 93 bilim insanı bu anlamda bir bildiri yayımladı.  “Bilimi sahtekarlıkta kullanmaya son verin!” diye seslenerek.  Hedefte büyük çıkar grupları ve onların etkisine boyun eğen Avrupa Birliği Komisyonu var.  Temel konu ise, konuşula yazıla artık bıkkınlık getirmiş olan “salgıbezi bozan kimyasallar”.  Bunlar her birimizin sağlığını şiddetle etkiliyor, milyonlarca ölüm yaratıyor, ama kimse umursamıyor.

Gerçekten de konu yıllardan beri sürüyor.  (Ekogazete, 27.12.2014 ve Ekogazete, 7.3.2015)  Gelişmeleri anımsatalım:

  • Ocak 2009 – Avrupa Parlamentosu AB Komisyonu’ndan 2013’e kadar salgıbezi bozan kimyasallar konusunda kriterler geliştirmesini istedi.
  • Şubat 2013 – Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ile Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) ortak bir raporla konunun dünya çapında çok ciddi bir tehlike olduğunu vurguladı.
  • Mart 2013 – AB Komisyonu kendine bağlı Avrupa Besin Güvenliği Otoritesinin (EFTA) ürettiği yuvarlak sözlü bir bilimsel raporu kamuoyuna sundu.  Sunmakla yetindi.
  • Aralık 2015 – İsveç bu rapora toptan itiraz etti.  İtirazı görüşen Avrupa Adalet Divanı İsveç’i haklı buldu ve Komisyonu belirgin olmamakla, kriterler getirmemekle suçladı.  (Ekogazete, 19.12.2015)
  • Haziran 2016 – Komisyon birtakım kriterler belirledi, ama bunların kullanım kararını devletlere bırakarak, sorumluluk almadı ve aradan sıyrıldı.

Yukarıda sözünü ettiğimiz ortak bildiri bu tavra karşı çıkıyor, konunun ivedilik taşıdığını vurguluyor.  Bildiriyi özetleyelim.

Bilim yıllardan beri saldırı altında.  Saptanan bulgular, ne zaman büyük ticari çıkarların orasını burasını rahatsız ederse, hemen itirazlar başlıyor, uyduruk araştırmalar finanse edilip tam tersi savunuluyor, sürüp giden bir tartışma ve kuşku ortamı yaratılıyor.  Bu yüzden de halkın ve dünyanın sağlığını koruyacak önlemler alınamıyor.  İklim değişimi konusunda olduğu gibi. 

Benzeri çalkantı “salgıbezini bozan kimyasallar” konusunda da yaşanıyor.  Bunlar hormon sistemlerinde yaptıkları tahribatla sayısız sağlık sorununu tetikliyorlar:  Göğüs, prostat, yumurtalık, testis kanserleri…  Beyin gelişmesinde bozukluklar…  Diyabet…  Tiroit…   Obezite…  Penis ve sperm bozuklukları… 

Bu sorunlara tıbbi müdahalelerle çare bulmaya çalışmak yanlış.  Hem her şeye çare yok, hem de bunlardan geri dönüş yok.  Bu kimyasallar beslenme yoluyla vücudumuza giriyor.  Demek ki, bunların besin maddelerinde kullanımı konusunda etken yasal düzenlemeler getirmek gerekiyor.  Bu konu yıllardan beri Avrupa Birliği’nin gündeminde.  AB’nin atacağı adım önder bir nitelik kazanacak ve birçok ülkeye örnek olacak.  Ancak konu ne zaman gündeme gelirse, belli yerlerden finanse edilmiş sert saldırılar hemen su yüzüne çıkıyor ve önlemler erteleniyor. 

Öyle bir hava yaratılıyor ki, çoğu bilim insanı gözlediği, saptadığı, kuşkusuz olduğu gerçekleri ifade etmeye çekiniyor.  Çalışmaları baltalanır, durdurulur diye.  Bu olguyu uzun yıllar boyu sigara konusunda yaşadık.  Ve sigara endüstrisi kontrol altına alınamadığı için milyonlarca kişi yaşamını yitirdi. 

Biz bilim insanları susmanın artık kabul edilemeyeceğine inanıyoruz.  Kamuoyunu elimizdeki gerçeklere dayanarak bilgilendirmenin bir görev olduğunu düşünüyoruz. 

Benzeri bir çaba iklim değişimi konusunda da yaşanıyor.  Aslında sera gazlarını sınırlandırmak neyse, besin maddelerine giren kimyasallara da yasal yolla dur demek aynı şey.  Ancak, ne yazık ki, AB Komisyonu’nun şu andaki yaklaşımı çok çekimser ve mesafeli.  Belki de Birleşmiş Milletler düzeyinde (iklim değimi konusunda olduğu gibi) özel bir birimin yaratılması gerekiyor.  Böylece bilimsel konu, kamu yararı gereği, özel çıkarların baskısından kurtarılır. 

[Bu bildiriye imza koyan (değer ve konumları tartışma götürmeyen) 93 bilim insanının hangi ülkeden kaç kişi oldukları şöyle:

  • ABD (30), Almanya (1), Belçika (3), Danimarka (6), Finlandiya (1)
  • Fransa (15), Güney Afrika (2), İngiltere (12), İspanya (3)
  • İsveç (13), İsviçre (2), İtalya (2), Kanada (2), Macaristan (1)]

Avrupa Birliği’nin bu konudaki rapor ve belgelerinde gürültü koparan şöyle bir cümle var: “Salgıbezi bozan kimyasallar, insan sağlığında ve çevrede yapacakları etkiler bakımından endişeye neden olan birçok kimyasal gibi ele alınabilir.”

Bu cümlenin anlamı şuna geliyor: “Yani, birçok kimyasal değişik amaçlarla zaten yaygın olarak kullanılıyor.  Bunlara karşı özel, toptan, kesin sonuçlu yasaklama falan yapılmıyor, duruma göre önlem almakla yetiniliyor.  Salgıbezi bozanları da bu kapsamda ele almak yeterli.”  Oysa bilim bunların tehlikesini ve zararlarını kesinlikle saptamış durumda.  Kullanımlarının toptan yasaklanması isteniyor.

Le Monde’un ele geçirdiği bazı AB içi özel yazışmalar konuya ayrıca tüy dikiyor.  EFTA, meseleyi incelesin diye davet ettiği bazı uzmanlara (!) gönderdiği davet yazısında görevi “bunların diğer kimyasallar gibi ele alınabileceğini araştırmak” diye tanımlamış.  Tabii, bu anlayış son raporda hemen yerini almış.  Öte yandan EFTA’nın bir görevlisi idareye yolladığı bir yazıyla, 2013 tarihli WHO-UNEP raporunda kendi dediklerinin tam tersinin ileri sürüleceğini büyük bir telaşla duyurmuş.  Ona “Boş ver!” demeye gelen bir tepki gösterilmiş.

AB Komisyonu’nun ilgili birimleri bu konuda sorgu sualle karşılaşınca “Biz yapılmış araştırmalara dayanarak bu kimyasallar aşırı zararlı değil, diyoruz.  Konu tartışmalı.” diye yanıt veriyorlar.  Dayanakları ise 2009’dan önce yapılmış bazı araştırmalar.  Buna karşılık 122 ülkede örgütlü, 18.000 sağlık uzman ve personeli üyesi olan, 100 yıl önce kurulmuş bulunan ve üstelik ana konusu ‘iç salgı’ olan bir örgütlü toplum kuruluşu, Endocrine Society, yürüttüğü araştırmaya dayanarak bunun tam tersini söylüyor.  Saptamış ki, 2009’dan bugüne dünyada bu konuda 1.322 araştırma yayımlanmış ve hepsi de bu kimyasalların besin ürünlerinde yer almasını değişik açılardan tehlikeli bulmuşlar.

Komisyonun bu saptamaya yanıtı çok ilginç.  Hem adı geçen kuruluşun çalışmasını fasa fiso buluyor, hem de adı geçen araştırmaların bölük pörçük olduğunu ileri sürüyor.  Komisyon ayrıca bir kurul oluşturmuş ve WHO-UNEP raporunun değerlendirilmesini istemiş.  Ama işin güzel tarafı şu ki, 10 kişilik kurulun 6 üyesinin büyük firmalarla çıkar ilişkisi var; ayrıca kurulun çalışmasını bu firmalar finanse etmiş.  Kurul çalışmasında bazı yazı ve belgelere de gönderme yapmış.  Bunlardan birinin yazarı eski yıllarda sigara endüstrisinin çıkarlarını savunmada büyük rol oynamış biri.  Başka bir yazar da bazı kimyasallarının salgıbezi bozduğunu söyleyenleri nedensiz korkular içinde bunalan ruh hastaları olarak tanımlamış.

AB Komisyonu’nun ve kollayıp arka çıktığı büyük firmaların demeye getirdikleri galiba şöyle bir şey: “Salgıbezi bozan kimyasalların besinlerde kullanılmasını yasaklamayalım.  Sağlık sorunlarına neden olurlarsa, çeşit çeşit ve bol bol ilaç üretir, mücadelemizi yaparız.”

Atila Alpöge, Ekogazete, 3.12.2016 / Yararlanılan kaynaklar: Stéphane Horel (iki ayrı yazı), Le Monde, 30.11.2016 – 93 uzmanın bildirisi, Le Monde, 30.11.2016

Bu yazı Sağlık - Beslenme içinde yayınlandı ve , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

2 Responses to Yeter artık! Bu skandala bir son verilsin!

  1. Bireyler:Arastirmaci gelistirmeciler, uygulayici teknoloji gelistirenler ureticiler, alicilar hizmet uretenler kullananlar, hizmetten faydalananlar urunu kullananlar.
    Toplumlar: Universiteler tekno kentler,arastırma gelistirme labaratuarları, tekno kentler fabrikalar sirketler, hastahaneler eczaneler perakende saticilar, toptan saticilar,AVM ler, hizmetten faydalanan tuketici toplum.
    Belirtilen islem akisinda iyiyi,guzeli ve dogruyu yakalamak, oncelikle bireyin yetki ve sorumlulugunun bilincinde olarak isinin geregini yapmasi ve toplum olarak, diger bireylerle cogulculukta birligi saglamasi gerekmektedir.
    Burada sorun cogulculukta birligin saglanamamis olmasi. Yani dogru olanin henuz bulunamamis olmasi.
    Siyasi bir karar alinmasina muracaat etmeden once, hizmete sunmadan once, arastirma gelistirmecilerin birlestikleri bir sonuca varmalari, cogulculukta birligi saglamis olmalari gerekiyor.
    Konuda birde guvensizlik sorunu goruluyorki bu sorun, halli zor bir sorun. Insanlik sorunu. Kisisel bir sorun; kisinin kendisini aldatma sorunu.

  2. umursuz54 dedi ki:

    Attila Dost, Karaman’daki taciz skandalından beri kafamdaki yazmayı düşündüğüm yazı, dün Melis Alphan’ın Hürriyet’deki yazısında adliye istatistiklerini yazması ile tekrar depreşti (bkz. Yara bere içinde çocuklar mı ülkenin geleceğine sahip çıkacak? | Melis Alphan ); bugün yarın yazıyı halkın sağlığı web sayfamıza yollayacaktım, sizin son haberiniz cuk diye oturdu. Türkiye’de karşılaştırmalı istatistik yapma şansımız çok az, ama bütün bu taciz olaylarını da altında sizin yazınızda bilim insanlarını tepkisini çeken “salgıbezi bozan kimyasallar” var, bence. Yazımda bu konudan söz edeceğim. 1999-2005 arasında Akdeniz Üniversitesinde verdiğim Çevre sorunları dersinde konudan şöyle bahsetmişim:  “a)      Cinsiyet, üreme, gelişme ve Çevre:Sonyıllarda yapılan araştırmalar, prematürelik, düşükler, düşük doğum ağırlıkbebek, erkek ve kadın kısırlığı gibi üreme ve gelişme bozuklulukları ilefötüsün cinsiyeti, ileri yaşlardaki cinsel davranış bozuklukları, inmemiş testisve buna bağlı kanser artışı gibi hastalık ve durumların cinsiyet hormanlarınıngebelik ve sonrasında etkilerini değiştiren veya azaltan kimyasal maddelerüzerinde yoğunlaşmıştır. Özellikle östrojen etkisiyapan çevresel  öströjenlerin varlığı venasıl oluştuğu henüz bir bilmecedir” Sevgilerimle. Umur | | | | | |

    |

    | | | | Yara bere içinde çocuklar mı ülkenin geleceğine sahip çıkacak? | Melis Alphan TÜRKİYE’de her 3 çocuktan 1’i şiddetli maddi yoksunluk çekiyor. Toplamda 7 milyondan fazla çocuk. | |

    |

    |

     Umur Gürsoy/Osmaniye

    E-Posta ve sosyal medya ile gönderdiğim tüm demokratik protesto, bilgi, haber, yorum ve sosyal/siyasal içerikli paylaşımlar TC Anayasasının; 

    MADDE 25: “Düşünce ve Kanaat Hürriyeti”

    MADDE 26: “Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti”kapsamında tarafımdan yapılmıştır. Demokratik düşünce ve kanaatlerimin engellenmesi ve/veya şiddet/baskı altına alınması, bu nedenle “hakkımda olası her türlü anti-demokratik yasal girişimi”, TC Anayasası, AİHM ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi kapsamında, her türlü yasal haklarım saklı kalmak üzere peşinen reddederim.

    Disce quasi semper victurus, vive quasi cras moriturus (Hep yaşayacakmış gibi öğren, yarın ölecekmiş gibi yaşa)

umursuz54 için bir cevap yazın Cevabı iptal et

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.