Davos Forumuna sunulacak bildiri

Yıllık Davos forumları malum.  Para babaları, ünlü yatırımcılar, büyük bankacılar, “Ben benim” diyen devlet adamları bu büyük şovda bir araya gelip “dünya ekonomisini kendi keyfimize göre nasıl biçimlendirelim” diye görüş alışverişi yapıyorlar.  Bu yıl Davos’un 50’nci yılı imiş.  Yani İsviçre’nin bu kasabasında bu kez çok özel kutlamalı bir buluşma gerçekleşecek.  2020 Ocak ayının sonuna doğru.

Başka birileri ise daha değişik bir hazırlık içinde.  Bunlar yaşları 11 ile 18 arasında olan gençler.  Dünyanın her bir köşesinde ortaya çıkıyorlar.  Sayıları binlere, milyonlara varıyor.  Dertleri ise iklim krizi.  Biliyorlar ki, şimdi ortalıkta dolaşıp poz atan, devlet yöneten, işlere sahip çıkan yaşlılar kısa bir zaman sonra göçüp gidecekler.  Bu yüzden de 15-20 yıldan ötesini düşünmüyorlar, umursamıyorlar.  “Bana ne!” diyorlar.  Sonuçta, yaptıkları ve yapmadıkları ile yarattıkları iklim krizi rezil bir dünyayı bu gençlerin orta yaşlı dönemlerine bırakacak.  O cehennem ortamını yaşamaya mahkûm ederek.  Bu kaderin ürpertisini şimdiden hisseden gençler bu nedenle ortaya atıldılar ve yaşlıların üzerinde baskı yapmaktalar.  Şu anda gündemlerinde Davos toplantısına gidip para babalarını zorlamak var.  İklim krizinin baş belası olan fosil yakıt yatırımlarını hızla azaltıp sıfırlasınlar diye.

Hani sözde iklim krizi var deniyor…  190 kadar ülkenin üst düzey yöneticileri uluslararası toplantılar düzenliyorlar; lak lak lak konuşup ortak kararlar alıyorlar ve törenler yaparak bunlara imza basıyorlar.  Ama uygulama ve sonuç gözlemcilerin ve hatta Birleşmiş Milletlerin deyişiyle “sıfır”.

Basit bir örnek.  Avustralya’da akıl almaz büyüklükte (milyonlarca hektarlık) geniş bir bölgede haftalardan beri söndürülemeyen bir yangın çıkıyor.  [Başladığı günlerde başbakan olacak adam keyfince tatile gitmeye karar veriyor.]  Olayın bugünlerde vardığı boyut öyle ki, yangının yarattığı dumanlar ve pislik Pasifik Okyanus’unu rüzgarlarla aşıp Güney Amerika’nın kıyılarının havasını ciddi boyutta tehdit etmeye başlamış.  Öte yandan dünyanın orasında burasında törenlerle petrol boru hatları açılıyor.  Kömürcülüğe tam gaz devam ediliyor.

Gençler, işte bu rezalete karşı çıkıyorlar.  Kendi geleceklerini yaşanabilir kılmak için.  Dünya çapında oluşan bu gençlik hareketini temsilen 21 genç bir bildiri hazırlamışlar.  Davos öncesi kamuoyuna duyurmak için.  Ekibin başında (artık hepimizin çok iyi tanıdığı) İsveçli Greta var.  Hani Trump’ın tweetlerle saldırdığı, birilerinin (yani çıkarı bozulanların) “hasta, zavallı, geri zekalı, aptal, çirkin” diye kampanya açıp kötülediği, Paris’teki ünlü bir müzenin destek derneğinin başkanı olacak bir münasebetsizin “umarım biri öldürür de, Greta’dan kurtuluruz” dediği 17 yaşındaki genç.

Bildiriyi hazırlayanlar 17 değişik ülkeden: Almanya’dan, Amerika’dan, Avustralya’dan, Brezilya’dan, Fransa’dan, Hindistan’dan, İskoçya’dan, İspanya’dan, İsveç’ten, İsviçre’den, İtalya’dan, Lübnan’dan, Nijerya’dan, Pakistan’dan, Rusya’dan, Şili’den, Uganda’dan.

Bildiri özetle şöyle diyor:

Bu yılın Davos toplantısında, fosil yakıtlara kaynak aktarılmasına son verme kararının alınmasını istiyoruz.  2050’yi, 2030’u beklemeden.  Şimdi!  Derhal! 

Bunun hiç de kolay olmadığını biliyoruz.  Ama çok acil bir durumla karşı karşıyayız.  Acil bir durum olunca keyif sürülemez, ağırdan alınamaz.  Çok zor kararları hızla alma durumunda kalınır.  İklim krizi de böyle bir durum. 

Siz yaşlılar ve ülkeleri yönetenler biz gençleri kaderlerimize terk ettiniz.  Aşırı bir talepte bulunduğumuzu düşünüyorsunuz.  Ama yaşanabilir, sürdürülebilir bir dünyaya yönelmek için gerekiyor bu hamle.  2020’ye vardık, ama bu dönüşüm hâlâ yapılamadı.  Yüz karası bir durum. 

IMF, yalnızca 2017 yılı içinde ülkelerin fosil yakıtlar için 5 trilyon (yani 12 sıfırlı 5) dolar harcamış olduğunu saptamış durumda.  Bunun artık durması gerekiyor. 

Finans dünyası böyle bir yaklaşımı gerçekleştiremedi.  Bu durumda sorumluluk biz çocuklara düşüyor.  Dünya liderlerinin yeryüzünün tamamını sarsacak krizi önlemek için fosil yakıtlara yatırım yapmayı durdurmalarını, eldeki kaynakları sürdürülebilir teknolojiye ve doğayı geri kazanmaya kaydırmalarını istiyoruz.  Bunu yapmamak yaşama hakkına ihanet olacaktır, suç olacaktır.  Liderlerden bu çılgınlığı durdurmalarını bekliyoruz.

Sözünü ettiğimiz olay burada bitmiyor.  Ünlü tenisçi Federer ile devam ediyor.  Onu tanırsınız; adını duymuşsunuzdur.  İsviçreli.  Sayısız şampiyonlukları var.  Güler yüzlü, efendi, cana yakın bir kimse.

Federer iki gün önce bir açıklama yapmış.  Daha doğrusu, yapmak zorunda kalmış.  Deniyor ki, Greta’nın bir ifadesinden etkilenmiş, Greta’nın sözleri onu konuşmaya zorlamış.  İşin öyküsü şöyle.  Olay bir yıl önceye dayanıyor.

2018’in son günlerinde 5-10 genç Lozan’da Credit Suisse Bankasının bir şubesini basıp içeride (raketlerle topla) tenis oynamışlar.  Haklarında dava açılmış.  Ağır bir ceza istenerek.  Bugünlerde ise mahkemenin son oturumlarından biri olmuş.  Dava sırasında başka göstericiler arkadaşlarını destekleme amacıyla mahkeme salonuna girip pankart açmışlar; dışarıda da gösteri yapıp gürültü koparmışlar.  Bağırdıkları sloganlar Federer’i sorumluluğa çağırıyor.  Uyarıyorlar onu; “Federer, hatadan geri dön!” diyorlar.

Diyeceksiniz ki “Bu da ne demek?  Ne oluyor?  Niye?”  Çünkü bu banka Federer’in esas sponsoru, ana parasal destekçisi imiş.  Ve bu banka (iklim krizinin temel meselesi) petrol araştırmalarını parasal kaynaklarıyla destekleyen en büyük bankalardan biri imiş.  Göstericiler çok sevdikleri Federer ile pis işlere (iklim krizine) kaynak aktaran bu banka arasındaki ilişkiye isyan ediyorlarmış.  Bankayı petrolcülükten uzaklaştırmaya, Federer’i de bu ilişkiyi kesmeye zorluyorlarmış.  Greta birkaç gün önce yaptığı bir konuşmada Federer’in bu tavrını kabul edilmez diye tanımlamış.

Şu anda Avustralya şampiyonluğu için Melbourne’da olan Federer yaptığı açıklamada özetle şöyle demiş: “Emin olun ki, iklim krizini ciddiye alıyorum.  Dört çocuk babasıyım.  Bu bakımdan gençlerin iklim çabalarını saygı ve hayranlıkla izliyorum.  Ayrıca onlara bizleri tavır değiştirmeye zorladıkları için müteşekkirim.  Sorumluluğuma sahip çıkacağım ve beni parasal olarak destekleyen çevrelerle gereken görüşmeleri yapacağım.”

Demek ki, eski kuşakların beceremediği ve yüzüne gözüne bulaştırdığı yaşamsal bir çabayı gençler çok daha iyi çözme yolunda.

Atila Alpöge, Ekogazete, 13.1.2020 / Yararlanılan kaynaklar: The Guardian, 12.1.2020 – Greta Thunberg, The Guardian, 10.1.2020

Ekoloji Politikası, İklim içinde yayınlandı | , ile etiketlendi | Yorum bırakın

Greta Thunberg çirkin hakaretlerin hedefi oldu

Greta’ya ahlaksızca saldırmaya başladılar.  Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda bir konuşma yapmıştı ya!  Gözleri yaşlı, yüzü kıpkırmızı olarak.  Oradaki devlet adamlarını sert bir tonla suçlamıştı ya!  “Rüyalarımı, çocukluğumu çaldınız!  Hangi cüretle?” demişti.  Bu birilerini çıldırttı.  Ağızlarına geleni söylemeye başladılar.  Ortalıkta şu tür nitelemeler dolaşıyor: Hasta, mantıksız, cahil, sadik, gülünç, fanatik, onun bunun oyuncağı, yeşilci terörist, totaliter…

Bunlardan beterleri de var.  Onun için “Hitler, Mao, Kruşçev, Castro, Kaddafi benzeri zalim!” diyenler bile ortalıkta dolaşıyor.  Daha da ileri giden biri “Gebersin!  Umarım, kafadan sakat biri çıkar da onu öldürür!” dedi.  Üstelik bu rezil adam Paris’teki modern sanat müzesi Tokyo Sarayı Dostları Derneği’nin başkanı.  Oraya bol miktarda para bağışladığı için onu 6 yıl önce baş tacı yapmışlar.  Ancak sayısız sanatsever bu çıkışı sert biçimde kınadı.  Bu arada gene Fransa’da birkaç entelektüel de (‘sen de kim oluyorsun, konuşmak bize düşer’ dercesine) Greta’yı suçladılar.

Daha ılımlıları da var.  Şöyle diyorlar: “Halkı umutsuzluğa boğmak doğru değil…  Genç kuşakları bu kadar derin bir karamsarlığa itelemek yanlış…  Bir çocuk ortaya çıkıp bizlere ders mi verecek?”  Oysa sözünü ettikleri bu genç geçen hafta dünyanın orasında burasında 4 milyon kişinin iklim grevi yapmasına yol açtı.  Şu anda Nobel Barış Ödülü adaylarından biri.  Ayrıca Birleşmiş Milletlerden Yeryüzü Şampiyonu Ödülü aldı geçen günlerde.  İklim krizi çalışmalarında ön planda rol almış bir bilim insanı ise şöyle diyor: “Aslına bakarsanız, Greta olup bitenin boyutlarını kavramak bakımından birçok politikacı ve yöneticiden çok daha fazla üstün yetenekli.”

Bu çalkantının ortasında Le Monde gazetesi olayı ilk sayfaya taşıdı ve gazetede Greta hakkında özel bir dosya oluşturdu.  Bunda beş düşünür (Luc Bronner, Lucile Schmid, Simon Persico, Olivier Galland, Virginie Tournay) görüşlerini açıkladılar.  Bunların üçünden kısaltıp özetleyerek bazı alıntılar verelim.

LUC BRONNER (Le Monde’un baş yayın editörü)

Gece vakti otomobil projektörlerinin ışığına yakalanmış, ne yapacağını bilmeden donup kalmış tavşanlar gibiyiz.   Panikliyoruz, korku içinde telaştayız; ama ne yapacağımızı bilemiyoruz.  Karşımızdaki genç kızın yüzüne, sözlerine, tavrına odaklanmış, hareketsiz kalmakla yetiniyoruz.

Greta bizleri rahatsız ediyor!” mu dediniz?  Hele daha sonra gelecek kuşakların bizlerin dünyayı sistemli biçimde tahrip edişimizdeki sorumsuzluğumuza duyacakları kızgınlığı bekleyin.  Greta’nın tavrı bir hayli ılımlı kalabilir o zaman.  1968 mayısındaki gençlik ayaklanmalarını unutmayın; o günlerde bunu ciddiye almamıştık.  Oysa bu hareket Batı dünyasını yıllar boyu (iyi ve de kötü anlamda) allak bullak etti.  Şimdi ise o günlerin gençlerinin torunları çıkıyor karşımıza.

Ama iki oluşumu aynı çizgide görmemek gerek.  1968’de gençler kişisel özgürlükleri için sokağa çıkmışlardı.  Şimdikiler ise, tersine, onun bunun özgürlüğü kullanıp iklim krizini keyfince tetiklemesinin önüne geçmek istiyorlar.  Şimdi karşımızda bambaşka sorular var.  Ekonomik sistemi ne ölçüde değiştireceğiz?  Demokrasiyi ne yapacağız?  İnsanlığın ayakta kalabilmesi için otoriter yönetimlere mi başvuracağız?  Gelecek kuşaklar endişeler yüzünden daha da az mı çocuk yapacaklar?  Geleceğin insanları beslenmelerini, tüketim tarzlarını, ulaşım alışkanlıklarını ne ölçüde değiştirecekler?  İkinci dünya savaşından beri keyifle alıştığımız otomobilli, tek ailelik konutlu, durmadan seyahate çıkmalı yaşam biçimini terk mi edeceğiz?

Gençler annelerinden, babalarından, dedelerinden, ninelerinden hesap soracaklar.  “Biliyordunuz da, ne yaptınız?” diye.  Aslında bu sorular daha 1980’lerde çok net biçimde önümüze konmuştu; bilim insanlarının çalışmaları sayesinde.

Bu soruya ne yanıt vereceğiz?  İklim krizini çıkarları uğruna inkâr edenleri suçlayarak mı?  Durmadan ortalığı kirleten şirketleri, çılgınca enerji tüketen fabrikaları, politikacıların umursamazlığını, seçkinlerle basının vurdumduymazlığını mı suçlayacağız?  Bizler kişi olarak ne yaptık?

Greta Birleşmiş Milletler konuşmasında “Hangi cüretle!” diye sordu.  Ve hepimizi rahatsız etti.  Bizler gözünü kapayıp olduğu yerde hareketsiz kalan tavşanlarız.

LUCILE SCHMID (Politika uzmanı) 

Greta’nın çıkışlarının aşırı ve beceriksiz olduğu söylüyorlar; ama onu eleştirenlerin niyeti aslında zaman kazanmak ve değişmemek.

İki temel gerçeğin çatışmasıyla karşı karşıyayız.  Birinde iktidarı ve gücü elinde tutanlar her şeyin bir günde değişemeyeceğini, ekonomik, sosyal, mali kısıtlamaların olduğunu, ağır bir maliyetin bulunduğunu söylüyorlar; birtakım teknolojik numaralarla meselelere çare bulunabileceğini belirtiyorlar.  Öte yandan Greta ve gençler doğada gözlenen durumun ürkütücülüğünü, yaşamsal kaynakların kaybolup gidişini haykırıyorlar.

Ne olursa olsun, Greta ve onu izleyen gençler çok yeri harekete geçirdiler.  Örneğin, Amazon’un 6.000 çalışanı şirketlerini mal gönderirken yarı yarıya daha az sera gazı salma yöntemlerine ve ormanlaştırma projelerine 100.000 dolar hibe etmeye sürükledi.  Öte yandan Danone, Nestlé, L’Oréal, Kellogg’s gibi büyük şirketler bundan böyle doğaya zarar verici tavırlardan uzak duracaklarını ve bu anlamdaki önlemleri hemen devreye sokacaklarını açıkladılar.  Bu tür şirketlerin çalışanları da işçi, memur olmakla yetinmeyip birer vatandaşa dönüştüler.

SIMON PERSICO (Politika uzmanı) 

Greta’nın eyleminin biçimi, okul grevi, uluslararası toplantılarda söz alması, bazı ülkeleri Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesine şikâyet etmesi…  bütün bunlar sorgulanıyor.  Bunu yapanları ikiye ayırmak mümkün.

Greta’ya hakaret edenler olduğu kadar eleştirenler de var.  İklim krizine karşı çıkan ya da bu olayı küçük boyutlu gösteren saldıranlar onun için “hasta… mantıksız… terörist…” diyorlar.  Bunlar değişik aşırı ideolojilerin mensupları.  Bir de eleştirenler var.  Özellikle onun hedef aldığı politikacılar ve bunların yandaşları.  Bunlar yapılması gerekenleri, bir bakıma, ileri tarihlere, yani kendilerinden sonra gelecek olanların sorumluluğuna bırakıyorlar.  Böylece söz vermekle yetinip seçmenlere şirin gözükmeye çalışıyorlar.

Greta ise onlara bilim insanlarının tespitlerini ve devletlerin altına imza attıkları uluslararası antlaşmayı hatırlatıyor.  Ona radikal diyorlar, ama esas anlamda radikal olan şey imzaladıkları o belge.  Ama buna imza veren 197 ülkeden 181’i yapılması gerekenleri ciddiye almıyor.  Üretim ve tüketim biçimlerini radikal anlamda değiştirmeden bu değişim nasıl gerçekleştirilir ki!  Kişisel otomobil kullanımını (yani oto endüstrisini), gezilere çıkmayı (yani havacılığı), beslenmeyi (yani tarım ve yiyecek endüstrisini) ve daha birçok şeyi (hem de kısa bir zaman içinde) farklı kılmadan nasıl yapılır bu?

Ama ortalıkta geçerli olan ana politika durmadan ve daha da hızlanan ekonomik büyüme sağlamak.  Greta tavrıyla ekonomik büyüme dogmasına karşı çıkmış oluyor.  Böylece ekolojiyi politik bir meseleye döndürmeye olumlu bir katkı yapmış oluyor.

Atila Alpöge, Ekogazete, 1.10.2019 / Yararlanılan kaynaklar: Emmanuelle Lequeux, Le Monde, 1.10.2019 – Audrey Garric ve Anne-Françoise Hivert, Le Monde, 30.9.2019

Ekoloji Politikası içinde yayınlandı | ile etiketlendi | Yorum bırakın

Başbakan gençlerin iklim grevine katılmış

Başbakan dediğiniz böyle olur.  Kanada başbakanı Trudeau cuma günü küresel boyutta düzenlenen iklim krizi grevinin Montreal’deki yürüyüşüne katılıp gençlerin yanında yer almış.  Yumruk sıkmış, slogan atmış.  Gençler gibi, hükumetlerin hızla önlem almalarını istemiş.  Bunu garip bulacaksınız.  Tamam da, üç hafta sonra genel seçimler var Kanada’da.  Anlaşılan bu yöntemle oy toplamaya çalışıyor.  İşte, ön planda yürüyor.

Ötesi de var.  Hazırlık yapan gençlerin arasına karışmış.  Onlar gibi eline kalem almış, fırça almış ve pankartlar geliştirmiş.

Bir de gösteriden önce (bu grevlerin öncüsü olan) Greta Thunberg’i davet etmiş, onunla baş başa iklim krizi sohbeti yapmış.  (Anımsayacaksınız, geçen hafta New York’taki dev gösteriden sonra Başkan Trump Greta ile seviyesizce alay etmişti.)

Montreal’deki yürüyüşe (çoğunluğu çocuklar ve gençler olmak üzere) 500.000 kişinin katıldığı söyleniyor.  Çok başarılı bir gösteri olmuş.  Polis sorumlularına göre ülkede bu kadar büyük bir toplantı olmamış şimdiye kadar.

Greta yaptığı konuşmada “Dünyayı değiştirmeye başladık.” demiş.  “Bugün okulda değiliz; bugün işyerinde değiliz.  Çünkü acil bir durumun içindeyiz.  Ve harekete geçmeye kararlıyız.  Hafta içinde dünya liderleri iklim krizini görüşmek için Birleşmiş Milletler’de buluştular.  Gene boş laflar ettiler, gene yetersiz girişimleri konuştular.”

Trudeau yürüyüşe katılmış, ama gençler tarafından şiddetle eleştirilmiş.  Başbakanlığı sırasında olması gerekenin tam tersi girişimlere imza attığı için.  Örneğin, büyük bir petrol projesine izin vermesine gönderme yaparak.  Trudeau ise yaptığı konuşmada çevre dostu sözler söylemiş.  Örneğin, yeniden başbakan olursa on yıl içinde iki milyar ağaç dikeceğini ifade etmiş.

Bu arada gazeteciler Greta’ya birilerinin onu eleştirmesine, kendisiyle alay etmesine ne dediğini sormuşlar.  Yanıt çok basit ve keyifli: “Bunlar aslında büyük iltifat!  Çünkü bizleri susturmada artık çaresiz kaldıkları için böyle davranıyorlar.”

Gerçekten de iklim krizi konusunda bir şeylerin değişmeye başladığı açıkça gözleniyor.  Bazı politikacılar, sayısız küçük firma, bazı büyük şirketler, din grupları konuyu sahiplenmeye başlıyorlar; kendi alanlarında önlemler alarak.  Önde gelen gazeteler her gün özel iklim krizi sayfaları oluşturuyorlar.  Saygın televizyon kanalları özel programlara yer veriyorlar.

Bu dev yürüyüş, ilginçtir, Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü’nün (ICAO) önünde bitmiş.  Bilindiği gibi havacılık sera gazı salımı açısından çok eleştiriliyor.  Yürüyüşün bittiği anda ICAO’da bütün havayolu temsilcilerinin katılmasıyla yapılan yıllık toplantı varmış.  Gündem konularından biri de iklim krizi.

Atila Alpöge, Ekogazete, 28.9.2019 / Yararlanılan kaynak: Le Monde ve AFP, 28.9.2019

Ekoloji Politikası, İklim içinde yayınlandı | ile etiketlendi | Yorum bırakın

“Benim rüyalarımı ve çocukluğumu çaldınız!”

16 yaşındaki Greta Thunberg Birleşmiş Milletler toplantısında dünyanın orasından burasından gelmiş, kendine cumhurbaşkanı, devlet yöneticisi deyip havalar takınan yüzlerce kişiye gözleri yaşlı, yüzü kızarmış, kızgın bir sesle sert bir konuşma yaptı.  “Ben burada olmamalıydım.  Denizlerin ötesindeki okulumda olmalıydım.” dedi.  “Bana ‘umudunu yitirme’ diyorsunuz.  Bunu nasıl dersiniz!  Yapmanız gerekenleri yapmıyorsunuz.”  Bu genç kızın konuşmasını aşağıda izleyin.

Greta’nın konuşması burada.  Konuşmanın özeti ise şöyle.

“Bu tamamen yanlış bir şey.  Burada olmamalıydım ben.  Okyanusun ötesindeki okulumda olmalıydım.  Ama sizler burada bana umut vermekten söz ediyorsunuz.  Hangi cüretle!  Sizler benim rüyalarımı ve çocukluğumu çaldınız.  İçi bomboş laflarınızla.  Ben gene de şanslı biriyim.  Ama başka insanlar acı çekiyor.  İnsanlar ölüp gidiyor.  Dünyanın ekolojik sistemi çöküp duruyor.  Toplu bir yok oluşun başlangıcındayız.  Ama siz paradan söz ediyorsunuz; ekonomik gelişme masalları anlatıyorsunuz.  Hangi cüretle!”

“Ama bilimin 30 yıldan beri söyledikleri apaçık.  Hangi cüretle bunları bir kenara itip başka yerlere bakabilirsiniz.  Sonra da buralara gelip yapılması gerekenleri yaptığınızı söylersiniz.  Oysa gereken politikalar da, yapılması gerekenler de hâlâ ortada yok.”

“Sesimizi duyduğunuzu, durumun ivediliğini anladığınızı söylüyorsunuz.  Çok üzgünüm ve çok kızgınım ama buna inanmak istemiyorum.  Çünkü gerçekten anlıyorsanız da harekete geçmiyorsanız, o zaman bir canavarsınız.  Buna inanmak istemiyorum.”

“Bugünkü gidişle önümüzdeki 10 yılda 1,5C’lik ısınmanın altında kalma şansımızın %50 olduğu söyleniyor.  Siz bu düzeyi kabul edilir buluyorsunuz.  Ama şimdi biliniyor ki, bu sınır daha da azalmış durumda.  Alışılmış yöntemlerle, elinizdeki basit tekniklerle meselenin çözülebileceğini hangi cüretle ileri sürebilirsiniz?  Bu gerçeği itiraf edebilecek derecede olgun kişiler değilsiniz.  Ama biz çocuklar sizin ürettiğiniz milyarlarca tonluk CO2’yi solumaya devam edeceğiz.  Bunun sonuçlarını yaşayacak olan bizler durumu kabul etmiyoruz.”

“Bizlere olan sorumluluğunuzu yerine getirmiyorsunuz.  Ama artık gençler ihanetinizi kavramaya başladılar.  Gelecek kuşakların gözleri sizlerin üzerinizde.  Yapmanız gerekenleri yapmazsanız sizleri asla affetmeyeceğiz.  Bu tavrınızla sıyrılıp gitmenize, durumu idare etmenize izin vermeyeceğiz.  İşte burada, şimdi çizgiyi çiziyoruz.  Dünya uyanıyor, ayağa kalkıyor.  Değişim geliyor.  Sevseniz de, sevmeseniz de.”

Atila Alpöge, Ekogazete, 23.9.2019 / Yararlanılan kaynak: The Guardian, 23.9.2019 – Le Monde, 24.9.2019

İklim içinde yayınlandı | , ile etiketlendi | Yorum bırakın

Dünya çapındaki iklim grevinin ilk gününden fotoğraflar

İklim grevinin ilk günü başarılı geçti.  Dünyanın her köşesinde büyük çoğunluğu çocuk olan milyonlarca kişi sokaktaydı.  Ellerinde pankartlarla, resimlerle, balonlarla…  Örneğin pankartlardan biri şöyle diyordu: “Ben bugün derslere girmiyoruz.  Size bir ders vermek için.”  Televizyonlar, gazeteler olup biteni ilgiyle yansıttı.  Bu girişim önümüzdeki Cumaya kadar devam edecek.  Aşağıda olup biteni bir ölçüde yansıtan fotoğraflar bulacaksınız.

BANGKOK

BERLİN

BRÜKSEL

CAKARTA

CAPE TOWN, GÜNEY AFRİKA

EDINBOURGH

FİLİPİNLER

KALKÜTA

LONDRA

MELBOURNE

NAİROBI, KENYA

NEW DELHI

PRAGUE

SOUTHHAMPTON

VARŞOVA

Atila Alpöge, Ekogazete, 21.9.2019 / Yararlanılan kaynak: BBC, 21.9.2019

Ekoloji Politikası, İklim içinde yayınlandı | ile etiketlendi | Yorum bırakın

Dünya çapında devasa iklim grevi başlıyor. 156 ülkede

20 Eylül Cuma ve 27 Eylül Cuma milyonlarca kişi grev yapacak.  Çoğunlukla gençler.  Özellikle en gençler.  Bu çocukları destekleyenler arasında anne-babalar, işçiler, sendikalar, şirketler, din grupları, bilim insanları olacak.  156 ülkede…  Sayısız kentte, kasabada, köyde…  İklim krizine karşı.  İnsanlığın tamamını tehdit eden bu felaket konusunda, küçük menfaat hesapları yüzünden gerekeni yapmayan yönetimleri harekete geçirmek amacıyla.

Bu ülkelerin arasında Türkiye de var.  İstanbul’da genç öğrencilerin düzenlediği müzikli, çalışma gruplu toplantılardan da söz ediliyor.  Bursa’da ise daha büyük bir oluşum düzenleniyor.  (Bursa ile ilgili bilgiyi daha aşağıda bulacaksınız.)

Buraya tıklarsanız hem bu muhteşem olayın sitesine girersiniz, hem de bir dünya haritasında nerede, hangi kentlerde neler olacak görebilirsiniz.

Olay gerçekten büyük.  “Niye Cuma günü?  Niye iki ayrı Cuma?” diye sormak akla gelebilir.  Galiba bu sorunun yanıtı bir yıl önceye dayanıyor.  Tam bir yıl önce bugünlerde İsveç’te okula gitmeyip Millet Meclisinin önünde bir Cuma günü greve başlayan 16 yaşındaki Greta Thunberg’e bir gönderme var.  (Bu olayı Ekogazete’de okumuştunuz.)  Bu güzelim kızcağızın tek başına başlattığı küçük ve masum olayın bir yıl içinde dev boyutlar kazandığını hepimiz biliyoruz.

Şimdi bu yıl, dünya boyutunda patlayan grevin nerede, nasıl oluşacağına birkaç örnek verelim.  (Buraya tıklarsanız çok daha ayrıntılı bilgiye ulaşabilirsiniz.)

  • Avustralya’da gösterilerin ötesinde 2.000 kadar işyeri bunlara destek verip çalışanların yürüyüşlere katılmasına izin veriyor.
  • Birçok Avustralya belediyesi de çalışanlarını aynı amaçla serbest bırakıyor.
  • Güney Afrika’da işçi federasyonu bu grevi destekliyor.
  • Başka ülkelerde de 72 federasyon aynı desteği veriyor.
  • ABD’de Amazon’un, Facebook’un ve Microsoft’un çalışanları işi bırakıp gösterilere katılacaklar ve şirketlerinden iklim krizi konusunda etkili girişimler planlamalarını isteyecekler.
  • Avrupa’da 1.240 eylem olacak.
  • Almanya’da 500 kentte gösteriler planlanmış.
  • İsveç’te bir ulaştırma firması 52.000 çalışana izin veriyor.
  • İngiltere’de işçi sendikalar 30 dakikalık çalışma durdurması getiriyor.
  • Bir futbol maçının başlangıcında bir dakikalık sessizlik duruşu planlanıyor.
  • Paris’te, Brüksel’de, Kopenhag’da, Amsterdam’da gösteriler var.
  • New York Belediyesi kendi okullarındaki bir milyonu aşan öğrenciye ders grevi yapmasına izin vermiş.

Bu noktada bir örnek olarak Bursa’daki düzenlemeden birkaç örnek verelim.  (Tamamı burada.)

Adı Nilüfer İklim Festivali.  3 Fidan Gençlik Parkında yer alacak.  Saat 14.00-20.00 arasında.

“Dünya bizim evimiz.” diyor düzenleyenler.  “Onu korumazsak gidecek başka bir yerimiz yok!”  Oluşuma geleceklerden rica ediyorlar, “Tek kullanımlık plastik getirmeyin.” diyorlar.  Matarasını, kupasını getirene çay ve kahve armağan edeceklerini söylüyorlar.  Etkinlik programından birkaç örnek şöyle: Gelecek yürüyüşü – İklim Krizi Forumu – Atölyeler – Kitap ve oyuncak takası – Geri dönüşüm ve yenilenebilir enerji nedir – Doğal deterjan yapımı – Bisiklet ve doğa – Kompost ve fide dikimi – Drama – Konserler – Belgesel gösterimi.

Bütün bu keyifli gelişmelere eklenecek bir dipnot var.  ABD’de yapılan bir araştırmaya göre son 10 yıl içinde ilginç bir değişim gözlenmiş.  Televizyon yayınlarında günlük hava raporu sunan kişiler iklim krizini ciddiye almıyorlarmış yıllar önce; yalnızca %10 kişi sunumlarında buna gönderme yapıyormuş.  Şimdilerde bu oran %80’e yükselmiş.  Artık televizyonlardaki hava raporları olup biteni (yağışları, fırtınaları) iklim krizine bağlayarak anlatmaya başlamışlar.

Demek ki bir şeyler olumlu bir yönde değişiyor.  Demek ki, politikacıların menfaat oyunlarına rağmen, dünyanın daha da güzel bir geleceğe ulaşması mümkün olacak.

Atila Alpöge, Ekogazete, 19.9.2019

Ekoloji Politikası, İklim içinde yayınlandı | ile etiketlendi | Yorum bırakın

Buğdayı, pirinci, mısırı ile tahıl krizi kapıda

Buğdaylı, pirinçli, mısırlı yiyecekler çok sevilir.  Dünyanın her köşesinde.  Neredeyse beslenmemizin temeli oluyor bunlar.  Ama Gıda ve Tarım Örgütüne (FAO) göre giderek büyüyen bir zorluk hepimizi etkileyecek.  Verilen rakamlara göre 2014’teki talep 2,5 milyar ton imiş.  Örgüt, dünya nüfusunun 2050’de ulaşacağı düzeyin ışığında talebin 3,3 milyar tona yükseleceğini hesaplıyor.  Ancak üretimin buna yanıt verebilmesi kuşkulu.

Bu sıkıntının temelinde şöyle bir mesele var: 10 milyar kişiye doğru ilerleyen toplam nüfusun talebi elbette artacak, ama üretimde ciddi darboğazlar var.  Üstelik bu sıkıntılar üretimi giderek azaltmakta.

Konu dönüp dolaşıp iklim krizine geliyor.  Artık çok iyi bilinen bir meseleye.  Isı durmadan artıyor, topraklarda bozulmalar görülüyor, ciddi su sıkıntıları beliriyor.  FAO’ya göre bir derecelik ısı artışı mısırdaki randımanı %7,4 azaltıyor; buğdaydakini %6, pirinçtekini %3,2.  Bu gelişme küçük üreticileri daha kötü vuruyor.  Öte yandan da fiyatlar durmadan yükseliyor.

Üstelik bu tabloda sergilenen kayıplar dünya genelindeki değerler.  Meseleye bölgeler temelinde bakınca bazı yerlerdeki sıkıntının çok daha fazla olduğu görülüyor.  Örneğin uzmanlar, 30 yıl içinde Akdeniz bölgesindeki buğday üretiminde %10’u aşacak bir kayıp görülebileceğini söylüyorlar.  “ABD’deki mısır üretimindeki kayıp %49’a kadar gidebilir, buğday ise %22 gerileyebilir.” diyorlar.

Sıkıntının bunlarla da bitmediği ortada.  Örneğin aşırı yağışlar ve su baskınları var.  Ya da uzun süreli kuraklıklar.  Hatta sayıları ve saldırganlıkları giderek artan bazı zararlı böcekler.  Bu tür kayıpları bugün, daha şimdiden yaşıyoruz.  Öyle ki, her yıl 213 milyon ton kadar tahıl kaybediliyor.  Fransa’nın, ABD’nin ve Çin’in ciddi kayıpları olmakta.

Bazı laboratuvar çalışmalarının vurguladığı bambaşka bir etken de var: sera gazlarının salıverdiği CO2.  Araştırmalar göstermiş ki, havadaki bu tür gazlar %25 oranında artınca buğday, mısır ve pirinç gibi tahıllarda protein, demir ve çinko miktarlarında %10 kadar bir azalma beliriyor.  Yani tahıl biraz daha az besleyici oluyor.  Kısacası hem miktar azaltıyor, hem de kalite düşüyor.

Tahılların yapısını değiştirerek daha dayanıklı ve daha verimli olmalarını sağlamaya çalışan ve geleceğin bu sorununa çözüm arayan bilim insanları var.  Ama gerçek çözümün iklim krizine mutlaka “Dur!” demekten geçtiğinde herkes anlaşıyor.  Yönetimler, politikacılar, büyük şirketler, para babaları bu gerçeği acaba görebilecek mi?

Atila Alpöge, Ekogazete, 3.9.2019 / Yararlanılan kaynak: Audrey Garric, Le Monde, 3.9.2019

Doğal kaynaklar, Tarım içinde yayınlandı | ile etiketlendi | Yorum bırakın

“Uçak yolculuğu yapmaktan utanıyorum artık!”

İsveçliler uçağa binmekten utanmaya başlamışlar.  Bu tedirginliğe “flygskam” diyorlar.  Bu duygunun nedeni, denildiğine göre, uçakların aşırı sera gazı salması ve iklim krizini ciddi oranda tetikleyip doğa düşmanlığına katkı yapması.  Özellikle iç hat uçuşlarına öncelik veren şirketlerde tedirginlik yaşandığı söyleniyor.  Öte yandan tren hizmeti sunan şirketler son derecede keyifli.  Birindeki yolcu azalması ötekindeki artışı açıkça pompalamakta.

Akla gelen ilk soru: “Bu durumun mimarı Greta mı?”  Ekogazete okuyucuları Greta Thunberg’i yakından (burada çıkmış 8-9 yazıdan) tanıyorlar.  Hani günü gününe bir yıl önce Stockholm’da millet meclisinin kapısına cuma günleri oturup iklim krizi adına ders grevi yapan 16 yaşındaki okul öğrencisi.  Bu muhteşem yavrunun masum girişimi bütün dünyada akıl almaz bir hareket başlatmıştı.  Ve Greta anlı şanlı, yaşlı başlı insanların önemli toplantılarına davet edilen biri olmuştu.  Örneğin, bu genç kız şu anda, bu satırları okuduğunuz anda, davetli olduğu bir toplantıya gidiyor.  Toplantı New York’ta.  Ama, sera gazı salımını kabul etmeyen inançları nedeniyle Greta bir yelkenli ile okyanusu aşıyor.  Uçakla değil.  Yelkenlinin kullandığı kaynak ise güneş enerjisi.

Bu yıl içinde İsveç’te havayolu yolculuklarında (geçmiş yılların tersine) genel olarak %4’e varan bir azalma görülmüş.  Ama kısa mesafeli iç hatlara eğildiğimizde bu düşüş oranı %9’a varıyor.  “Acaba ekonomik yavaşlamanın etkisi mi söz konusu?  Bir grev de oldu; acaba bu mu etkiledi?” diyenler var.  Ama ülkedeki havaalanlarını yöneten şirket “Uzun yıllar boyunca hep sürekli yolcu artışı gördük.  Şimdi ise gelişme tersine döndü.” diyor.  Özellikle kısa uçuşlarda.  Öte yandan Göteborg-Stockholm gibi kısa süreli yolculuklarda trenler dolup taşmaya başlamış.  Yolcu sayısı bu tür seferlerde durmadan artıyor.  Bir yıl içinde %8’lik (ama beklenmedik) bir iç yolcu artışı görmüş şirket.  Avrupa içi seferlerde %85’lik artış bekleniyor.

Bizleri de özellikle ilgilendiren çok ilginç bir gelişmeye BRA (Braathens Regional Airways) adlı şirket tanıklık ediyor.  Ülke içi uçuşlarda %30’luk ağırlığı olan bu şirket ciddi yolcu kaybı yaşıyor.  Bu yüzden de personelin üçte birine yol verme durumunda kalmış.  Aldığı önlemlerin başında eski uçaklarını devre dışı bırakıp çok daha az sera gazı üreten uçaklara yönelmek var.

BRA’nın yöneticileri şirketin iklim krizini çok daha önceden ciddiye almış olduğunu vurguluyorlar.  “Öyle ki!” diyorlar “Biz Hindistan’da ve Türkiye’de rüzgâr kaynaklı enerji projelerini ciddi anlamda ve parasal olarak destekliyoruz.”  Acaba hangi güzel girişimleri?

Atila Alpöge, Ekogazete, 23.8.2019 / Yararlanılan kaynak: Anne-Françoise Hivert, Le Monde, 24.8.2019

Ulaşım içinde yayınlandı | ile etiketlendi | Yorum bırakın

İçme sularımızdaki mikro plastikler

Su kirliliği konusunda, bu kez, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) devreye girdi.  Dün (21.8.2019) Dünya Bankasının bir raporunu aktarmıştık.  Bunda içme sularına bulaşmış olan mikro plastiklere gönderme vardı.  Bugün de WHO bir raporuyla konuya katkı yaptı.  Örgüt sularda çok ufak boyutlu plastik parçacıklarının yer aldığını doğruluyor.  Ancak bunlar sağlık sorunu yaratacak yoğunlukta değil.  Ama şimdilik kaydıyla.

Söz konusu olan hem musluk suları, hem de şişelerde satılan içme suları.  Evet, risk söz konusudur ve bunun üç ayrı boyutu vardır.  Biri kişinin mikro plastikleri sindirip sistemine alması.  Biri bunların kimyasal etkisi.  Diğeri de bunların taşıyabileceği bakteriler.

WHO belirtiyor ki, (“Ne yazık ki!”) bu riskler konusunda bugüne kadar yapılmış araştırmalar çok da yeterli değil.  Mevcut araştırmalarda birbirinden çok farklı metodolojiler kullanılmış.  Bu yüzden bunlar bulguları bakımından hayli sınırlı ve yerel kalmış.  Dolayısıyla genelleme analizleri yapmaya uygun bir bilgi birikimi yok şimdilik.  Örgüt, araştırmacıları daha genel, daha bütünleşik yöntem ve çizgilerde buluşmaya davet ediyor.

Bir not: bünyemizin 150 mikrondan büyük plastikleri içine alıp sindirmesi olanaksız.  Çok daha küçükler (ki bunlara rastlanıyor sularda) bünyeye giriş yapabiliyor.  Ancak meselenin özü gelecekle ilgili.  Başka bir deyişle, bu gidişi frenlemek, plastiğin sulara sızmasını mutlaka durdurmak gerekiyor.  Başka bir deyişle, WHO raporu Dünya Bankasının raporunu gelecek endişeleri açısından destekliyor.

Bu arada Dünya Sağlık Örgütü’nün uzmanları kullanılmış suların temizlenmesine ciddi öncelik verilmesi gerektiğini vurguluyorlar.  Bu tür sularda büyük ağırlığı olan dışkısal ve kimyasal atıklar mikro plastik depolanmasının (%90 boyutunda) belli başlı nedeni.  “Ne yazık ki”, diyor uzmanlar, “dünya nüfusunun çok büyük bir bölümü gerçek bir arıtmadan yararlanamıyor.”

Atila Alpöge, Ekogazete, 22.8.2019 / Yararlanılan kaynaklar: Le Monde, 22.8.2019 – AFP, 22.8.2019

Sağlık - Beslenme, Su içinde yayınlandı | ile etiketlendi | Yorum bırakın

Kullandığımız sular kalitesiz, ama bizler farkında değiliz

Dünya Bankası ciddi bir su kirliliği krizinden söz ediyor ve bunun ağır ekonomik yükü olduğunu vurguluyor.  Bu konudaki rapor 20 Ağustos 2019’da yayımlandı.  Raporu hazırlayan uzmanlar bugüne kadar yalnızca su kıtlığının ya da su baskınlarının yarattığı ekonomik etkinin üzerinde durulduğunu vurguluyorlar; ama konunun hayli değişik ve önemli boyutları olduğunu belirtip rahatsız edici bir tablo çiziyorlar.

Raporun odağı “kalite”.  Su kalitesi, “miktarı” değil.  İçtiğimiz, orada burada (örneğin tarımda) kullandığımız suyun kalitesindeki ciddi sorunlar.  Bu, yepyeni bir bakış açısı.  Uzun zamandan beri “Su kıtlığı var, yağmur yeterince yağmıyor.” ya da “Beklenmedik aşırı yağış oldu, ortalığı berbat etti.” diyorduk.  Kalite konusunu hiç düşünmüyorduk.

Rapor “Görülmeyen, fark edilmeyen çok ciddi yaşamsal bir krizle karşı karşıyayız.” diyor.  “Su kalitesizliği birçok ülkede (gelişmişinden gelişmekte olanına kadar hepsinde) ekonomik gelişmenin üçte birini eritip yok ediyor.  Bunun bedelini de, hiç farkında olmadan, hepimiz ödüyoruz.”

Rapor kapsamlı bir araştırmanın ürünü.  Ülkelerden su kalitesi konusunda, uzun bir zaman boyunca, ayrıntılı veri toplanmış.  Dünyanın her bir köşesinden.  Ortaya benzeri olmayan bir veritabanı çıkmış.  Yapılan analizler bu bilgi birikimine dayanıyor.

Su kalitesinin yeryüzündeki dağılımına bir bakalım.  Aşağıda maviler kaliteli suların olduğu yerleri yansıtıyor.  Sarılara doğru gittikçe kalite bir ölçüde azalıyor.  Kırmızılarda ise ciddi kalite bozukluğu var.  Örneğin Türkiye’de.

Raporun vurguladığı başka olgulara da göz atalım:

  • Bakteriler, lağım suları, kimyasallar, plastikler sulara bulaşınca sudaki oksijeni emiyorlar ve suyu insanları ve ekosistemleri etkileyen bir zehre dönüştürüyorlar.
  • Su kirliliği sağlık, tarım ve ekosistemler üzerinde büyük boyutlu zararlar yaratıyor.
  • Aşırı kuraklıklar, büyük fırtınalar ve denizlerin yükselmesi toprakta ve sularda tuzlanmaya neden oluyor. Bu da toprağın üretkenliğini ciddi oranda azaltıyor.  Sonuç, tuzlanma nedeniyle daha az yiyecek maddesi elde ediliyor.  Bu kayıp her yıl 170 milyon kadar insanı besleyebilecek miktarda.
  • Su kalitesinin kötüleşip zararlı nitelik kazanmasını tetikleyen ana olguların başında kimyasal tarım gübreleri geliyor. Bunlar ırmaklara, göllere ve denizlere bol miktarda sızıp nitrata dönüşüyorlar.  Nitrat çocukların büyümesinde, beyin gelişmesinde, sağlıklı bünye kazanmalarında olumsuz rol oynuyor.  (Not etmekte yarar var: bu tür gübre kullanımı son 50 yıl içinde 6-7 misli artmış.)
  • Bünyelerdeki etkiye ışık tutan bir saptama: sudaki nitrat miktarının fazla olduğu bölgelerde yaşayan kişilerin (özellikle kadınların) boyu geçtiğimiz yüzyıl içinde 4 santim kadar kısalmış.
  • Öte yandan sularda mikroplastikler de bol miktarda görülüyor. Bunun da ciddi sağlık sorunları yarattığı biliniyor.  (Bir not: Başka bir araştırmacı grubu geçtiğimiz hafta içinde kuzey kutbundaki buzulların içinde bol miktarda mikroplastik saptadıklarını açıkladı.  Anlaşılan bunlar dünyanın orasından burasından, çok uzaktaki yerlerden güçlü rüzgarların taşımasıyla buralara kadar geliyor ve buzullara karışıyor.)

Dünya Bankası raporunda politikacıları gecikmeden önlem almaya davet ediyor.  Bunların arasında etkili çevre politikalarının tanımlanması yer alıyor.  Ayrıca su kirliliklerinin sürekli izlenmesi, kirletme kontrollerinin ısrarla yapılması, su arıtma sistemleri oluşturulması ve halkı uyarıp bilinçlendirecek girişimlerin sürekli yürütülmesi de söz konusu.

Raporun aslına buradan ulaşabilirsiniz.

Atila Alpöge, Ekogazete, 21.8.2019 / Yararlanılan kaynaklar: Justine Guitton-Boussion, Le Monde, 22.8.2019 – The World Bank, 20.8.2019

Ekoloji Politikası, Genel Konular, Sağlık - Beslenme, Su, Tarım içinde yayınlandı | Yorum bırakın