Greta Thunberg çirkin hakaretlerin hedefi oldu

Greta’ya ahlaksızca saldırmaya başladılar.  Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda bir konuşma yapmıştı ya!  Gözleri yaşlı, yüzü kıpkırmızı olarak.  Oradaki devlet adamlarını sert bir tonla suçlamıştı ya!  “Rüyalarımı, çocukluğumu çaldınız!  Hangi cüretle?” demişti.  Bu birilerini çıldırttı.  Ağızlarına geleni söylemeye başladılar.  Ortalıkta şu tür nitelemeler dolaşıyor: Hasta, mantıksız, cahil, sadik, gülünç, fanatik, onun bunun oyuncağı, yeşilci terörist, totaliter…

Bunlardan beterleri de var.  Onun için “Hitler, Mao, Kruşçev, Castro, Kaddafi benzeri zalim!” diyenler bile ortalıkta dolaşıyor.  Daha da ileri giden biri “Gebersin!  Umarım, kafadan sakat biri çıkar da onu öldürür!” dedi.  Üstelik bu rezil adam Paris’teki modern sanat müzesi Tokyo Sarayı Dostları Derneği’nin başkanı.  Oraya bol miktarda para bağışladığı için onu 6 yıl önce baş tacı yapmışlar.  Ancak sayısız sanatsever bu çıkışı sert biçimde kınadı.  Bu arada gene Fransa’da birkaç entelektüel de (‘sen de kim oluyorsun, konuşmak bize düşer’ dercesine) Greta’yı suçladılar.

Daha ılımlıları da var.  Şöyle diyorlar: “Halkı umutsuzluğa boğmak doğru değil…  Genç kuşakları bu kadar derin bir karamsarlığa itelemek yanlış…  Bir çocuk ortaya çıkıp bizlere ders mi verecek?”  Oysa sözünü ettikleri bu genç geçen hafta dünyanın orasında burasında 4 milyon kişinin iklim grevi yapmasına yol açtı.  Şu anda Nobel Barış Ödülü adaylarından biri.  Ayrıca Birleşmiş Milletlerden Yeryüzü Şampiyonu Ödülü aldı geçen günlerde.  İklim krizi çalışmalarında ön planda rol almış bir bilim insanı ise şöyle diyor: “Aslına bakarsanız, Greta olup bitenin boyutlarını kavramak bakımından birçok politikacı ve yöneticiden çok daha fazla üstün yetenekli.”

Bu çalkantının ortasında Le Monde gazetesi olayı ilk sayfaya taşıdı ve gazetede Greta hakkında özel bir dosya oluşturdu.  Bunda beş düşünür (Luc Bronner, Lucile Schmid, Simon Persico, Olivier Galland, Virginie Tournay) görüşlerini açıkladılar.  Bunların üçünden kısaltıp özetleyerek bazı alıntılar verelim.

LUC BRONNER (Le Monde’un baş yayın editörü)

Gece vakti otomobil projektörlerinin ışığına yakalanmış, ne yapacağını bilmeden donup kalmış tavşanlar gibiyiz.   Panikliyoruz, korku içinde telaştayız; ama ne yapacağımızı bilemiyoruz.  Karşımızdaki genç kızın yüzüne, sözlerine, tavrına odaklanmış, hareketsiz kalmakla yetiniyoruz.

Greta bizleri rahatsız ediyor!” mu dediniz?  Hele daha sonra gelecek kuşakların bizlerin dünyayı sistemli biçimde tahrip edişimizdeki sorumsuzluğumuza duyacakları kızgınlığı bekleyin.  Greta’nın tavrı bir hayli ılımlı kalabilir o zaman.  1968 mayısındaki gençlik ayaklanmalarını unutmayın; o günlerde bunu ciddiye almamıştık.  Oysa bu hareket Batı dünyasını yıllar boyu (iyi ve de kötü anlamda) allak bullak etti.  Şimdi ise o günlerin gençlerinin torunları çıkıyor karşımıza.

Ama iki oluşumu aynı çizgide görmemek gerek.  1968’de gençler kişisel özgürlükleri için sokağa çıkmışlardı.  Şimdikiler ise, tersine, onun bunun özgürlüğü kullanıp iklim krizini keyfince tetiklemesinin önüne geçmek istiyorlar.  Şimdi karşımızda bambaşka sorular var.  Ekonomik sistemi ne ölçüde değiştireceğiz?  Demokrasiyi ne yapacağız?  İnsanlığın ayakta kalabilmesi için otoriter yönetimlere mi başvuracağız?  Gelecek kuşaklar endişeler yüzünden daha da az mı çocuk yapacaklar?  Geleceğin insanları beslenmelerini, tüketim tarzlarını, ulaşım alışkanlıklarını ne ölçüde değiştirecekler?  İkinci dünya savaşından beri keyifle alıştığımız otomobilli, tek ailelik konutlu, durmadan seyahate çıkmalı yaşam biçimini terk mi edeceğiz?

Gençler annelerinden, babalarından, dedelerinden, ninelerinden hesap soracaklar.  “Biliyordunuz da, ne yaptınız?” diye.  Aslında bu sorular daha 1980’lerde çok net biçimde önümüze konmuştu; bilim insanlarının çalışmaları sayesinde.

Bu soruya ne yanıt vereceğiz?  İklim krizini çıkarları uğruna inkâr edenleri suçlayarak mı?  Durmadan ortalığı kirleten şirketleri, çılgınca enerji tüketen fabrikaları, politikacıların umursamazlığını, seçkinlerle basının vurdumduymazlığını mı suçlayacağız?  Bizler kişi olarak ne yaptık?

Greta Birleşmiş Milletler konuşmasında “Hangi cüretle!” diye sordu.  Ve hepimizi rahatsız etti.  Bizler gözünü kapayıp olduğu yerde hareketsiz kalan tavşanlarız.

LUCILE SCHMID (Politika uzmanı) 

Greta’nın çıkışlarının aşırı ve beceriksiz olduğu söylüyorlar; ama onu eleştirenlerin niyeti aslında zaman kazanmak ve değişmemek.

İki temel gerçeğin çatışmasıyla karşı karşıyayız.  Birinde iktidarı ve gücü elinde tutanlar her şeyin bir günde değişemeyeceğini, ekonomik, sosyal, mali kısıtlamaların olduğunu, ağır bir maliyetin bulunduğunu söylüyorlar; birtakım teknolojik numaralarla meselelere çare bulunabileceğini belirtiyorlar.  Öte yandan Greta ve gençler doğada gözlenen durumun ürkütücülüğünü, yaşamsal kaynakların kaybolup gidişini haykırıyorlar.

Ne olursa olsun, Greta ve onu izleyen gençler çok yeri harekete geçirdiler.  Örneğin, Amazon’un 6.000 çalışanı şirketlerini mal gönderirken yarı yarıya daha az sera gazı salma yöntemlerine ve ormanlaştırma projelerine 100.000 dolar hibe etmeye sürükledi.  Öte yandan Danone, Nestlé, L’Oréal, Kellogg’s gibi büyük şirketler bundan böyle doğaya zarar verici tavırlardan uzak duracaklarını ve bu anlamdaki önlemleri hemen devreye sokacaklarını açıkladılar.  Bu tür şirketlerin çalışanları da işçi, memur olmakla yetinmeyip birer vatandaşa dönüştüler.

SIMON PERSICO (Politika uzmanı) 

Greta’nın eyleminin biçimi, okul grevi, uluslararası toplantılarda söz alması, bazı ülkeleri Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesine şikâyet etmesi…  bütün bunlar sorgulanıyor.  Bunu yapanları ikiye ayırmak mümkün.

Greta’ya hakaret edenler olduğu kadar eleştirenler de var.  İklim krizine karşı çıkan ya da bu olayı küçük boyutlu gösteren saldıranlar onun için “hasta… mantıksız… terörist…” diyorlar.  Bunlar değişik aşırı ideolojilerin mensupları.  Bir de eleştirenler var.  Özellikle onun hedef aldığı politikacılar ve bunların yandaşları.  Bunlar yapılması gerekenleri, bir bakıma, ileri tarihlere, yani kendilerinden sonra gelecek olanların sorumluluğuna bırakıyorlar.  Böylece söz vermekle yetinip seçmenlere şirin gözükmeye çalışıyorlar.

Greta ise onlara bilim insanlarının tespitlerini ve devletlerin altına imza attıkları uluslararası antlaşmayı hatırlatıyor.  Ona radikal diyorlar, ama esas anlamda radikal olan şey imzaladıkları o belge.  Ama buna imza veren 197 ülkeden 181’i yapılması gerekenleri ciddiye almıyor.  Üretim ve tüketim biçimlerini radikal anlamda değiştirmeden bu değişim nasıl gerçekleştirilir ki!  Kişisel otomobil kullanımını (yani oto endüstrisini), gezilere çıkmayı (yani havacılığı), beslenmeyi (yani tarım ve yiyecek endüstrisini) ve daha birçok şeyi (hem de kısa bir zaman içinde) farklı kılmadan nasıl yapılır bu?

Ama ortalıkta geçerli olan ana politika durmadan ve daha da hızlanan ekonomik büyüme sağlamak.  Greta tavrıyla ekonomik büyüme dogmasına karşı çıkmış oluyor.  Böylece ekolojiyi politik bir meseleye döndürmeye olumlu bir katkı yapmış oluyor.

Atila Alpöge, Ekogazete, 1.10.2019 / Yararlanılan kaynaklar: Emmanuelle Lequeux, Le Monde, 1.10.2019 – Audrey Garric ve Anne-Françoise Hivert, Le Monde, 30.9.2019

Bu yazı Ekoloji Politikası içinde yayınlandı ve olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.